ales sınavından beri ankaraya gitmemiştim. bu da yaklaşık 2 ay demektir ki son 5-6 yılım ortalaması alındığında yolculuk yapmadan geçirilen oldukça uzun bir ara.doktora başvurusu için gittim ve her gidişim gibi koşturmacayla geçti. dönüş kesinlikle rezaletti.tatil başladığından otobüslerde yer bulmak çok zordu.ben de güç bela TOPÇAM(biraz sonra yerin dibine sokacağım için özellikle belirtiyorum) firmasından 41 numaralı bileti alabildim. otobüs firmalarının çabuk karakter değiştirme özelliğinden nefret ediyorum. bence bunun bir denetimi olmalı.yolculukların az yapıldığı dönemlerde yolcuyu el üstünde tutma, hiç bir isteğin geri çevrilmemesi, adeta kraliyet mensubu yerine konma gibi üst düzey medeniyet göstergeleri; tatillerde yolculukların artmasıyla birlikte pahalı biletlere, burnu havada hizmet anlayışına ve yolcuyu rezillikler bataklığına itme durumuna dönüşüyor.
otobüsteki yerime yöneldiğimde yerimde (her zaman ki gibi özellikle belirterek aldığım cam kenarı ve her zaman ki gibi bilmeden oturmuş numarası yaparak salağa yatan uyanık yolcu tiplemesi) çocuğuyla birlikte oturan bir bayan konuşlanmıştı. ilk önce benim yerimden kalkıp kendi yerine oturması (yazıldığı kadar basit değil ;çocuk 4-5 yaşlarında ve etrafta bir sürü poşet... ööff) 5 dk kadar aldı. 5 dk normalde kısa süren aktiviteler için kullanılan bir birim olsa da yaz günü otobüsün sondan bir önceki sırasında klimasız ortamda bu 5 dk insanın ömründen (cımbızla çekilen kör tırnak gibi) bir 5- 10 saatini çeker.nihayet yerime oturdum. onlarda ana oğul koridor tarafındaki koltuklarına oturdular. yerime oturur oturmaz klimayı kurcaladım. fakat o da nesi.klima açık değil. muavinden ön taraftan da duyulduğuna emin olduğum bir ses tonuyla klimanın açılmasını rica ettim(duyulduğundan emindim çünkü ön koltuklarda oturanlar kim bu sivri diye baktılar) ama yukarı da belirttiğim karakter değişikliğinden dolayı müşkülpesent muavin söylediğimi duymazdan gelip otobüsten indi.otobüs hareket edene kadar ter içinde oturdum otobüsün içinde.ve hareket saati gelince klimanın açılması(belli ki şoför de otobüse binince anlamıştı otobüsün içinin boğucu bir sıcaklığa ulaştığını) ile birlikte köklediğim klima başımdan aşağı soğuk havayı bıraktı.o anda ertesi gün ateşler içinde yatacağımı anlamıştım ama yine de klimayı kapatmadım çünkü gerçekten ancak bu şekilde çekilebilir olabilirdi yolculuğum.
yanımdaki çocuk çingenenin tekiydi.galiba hastaneye gelmişlerdi ve bu yüzden çok fazla üstüne gitmedim.normalde çocuklarla arası herkesten(bu konuda iddialıyım) daha iyi olan birisiyim. ama açıkça söyleyebilirim ki o çocuğu orda boğasım geldi. hasta diye şımartmışlar da şımartmışlar. her yere eli kolu uzuyor, istediğine izin verilmeyince bağırmaya başlıyor, ağlıyormuş gibi bağırıyor ama gözünden tek damla yaş dökülmüyor.artık yapamadım azarladım biraz. çocukların ebeveynlerinin sözünü dinlememe ama bir yabancının azarından çok etkilenme ve bir süre sessiz kalma özellikleri var.aslında dışarıdan sizi rahatsız etmeyen bir çerçeveden izlenildiğinde komik bir durumdaydım. annesi çocuğunun etlerini birkaç kere burduğunda daha da çok yaygara koparıyordu.bağırarak ama gerçekten rahatsız edici bir ses tonuyla tam ifadesiyle cırlayarak ' ne vuruyon banaae?döyüyon beniii.babama diyeceeem' diye bütün otobüsü inletiyordu. ve bu çocuk 4 saat boyunca benim yanımda oturdu.şu anda çocuğun bu haykırışını yüz ifadesiyle birlikte aklıma getirdikçe gülüyorum.otobüs mola verince kendimi dışarı zor attım.1 saatlik yolumuz kalmıştı.tekrar aynı yere oturmak istemiyordum hareket saati gelip de herkes yerine oturunca muavine resmen yalvardım beni hostes koltuğuna alsın diye (arabada başka yer yoktu) ama ŞERREFSİZ muavin 'yasah hanfendi' diye beni hüsrana sürükledi.burdan sesleniyorum Topçam Turizm 16.06.2009 ankara-tokat 17:30 arabasının gerizekalı muavininin tavrı yüzünden bir daha topçam arabasına binmeyeceğim. siz de sakın binmeyin. halbüse o 1 saatlik yolculuk için beni hostes koltuğuna alabilseydi büyük artılar kazanacaktı hem kendi hem firması adına.
tabiki ertesi gün hastaydım. boğazlar şişmiş ,burnuma bir yandan alerjinin bir yandan klima gribinin etkisi ve bitirilen 2 koçan tuvalet kağıdı.bir şekilde cuma gününe eriştim ve grip de biraz geçmişti ki bu sefer de Çorumda yaz zamanının vazgeçilmez sosyal etkinliği köy düğünleri başlamıştı. hayır köyde yaşamıyoruz. ama eski zaman alışkanlığı(bir de buna gelenek demiyolar mı deliriyorum) cuma günü başlayan pazar günü sona eren köy düğünü.apartmanların arasında bildiğiniz gezelim görelim tarzı düğün.cuma günü o evde o hafta sonu düğün olduğu anlamında , cumartesi bugün düğün günüdür anlamında, pazar günü de bugün gelin almaya gidiyoruz(diğer iki güne göre görece daha acıklı bir repertuar eşliğinde) anlamında davul çalınıyor. gösteriş meraklısı çorum halkına 'damadın babası 3 gün davul çaldırmış' desinler diye.balkonumuzun dibinde davul zurna ikilisi hiç eksik olmadı. efendim gelin ve damat ikisi de apartmanımızdaki sakinlerden. en üst katta oturan çapraz komşu çocukları. böylece gelin alma gürültüsünü de yine bizzat biz yaşadık. oynayan da olsa içim yanmaz. sitede gürültüyü direkt olarak aldığımız yetmiyormuş gibi komşu apartmanlardan yansıyan gürültüyü de alıyoruz.saçma sapan birşey. köyde olsa izlersin hoşuna da gider.eğer bir gün evlenirsem kesinlikle böyle birşeye izin vermem. ancak davul zurna ikilisi 'elim eline değdi de hem ben yandım hem kendi/bize kimse karışamaz agamız çok efendi' türküsünü çalar, damat efendi de söylerse ve kemal sunal gibi oynarsa kabul ederim. ayrıca bu türküyü söylerken 'lengeli fötür' de takması şart.
doktoraya başvurdum demişmiydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder