26 Temmuz 2009 Pazar

peter naumoski kimdir?

14 gün olmuş yazmayalı. 14 gündür telefon üstüne telefon , mesaj üstüne mesaj 'vay bizi alıştırdın da şimdi niye yazmıyosun? ne yapacağımızı şaşırdık. mal gibi etrafta dolanıyoruz, akşamı zor ediyoruz, yıldızın bloğu fun club tartışma grubumuzda konuşacak konu kalmadı, lütfen bir kaç cümle olsun esirgeme bizden!' bir ısrar bir rica inanılmaz.
lisedeyken basketbol favori spor dalıydı.ben de bir şekilde basketbol dünyasında aktif bir rol alabildim.lise basketbol takımındaydım. o zamanlar pek başarılı değildik. en büyük başarımız 4 takımlı bir turnuvada 3. lük kupasına sahip olmaktı (4. takım yeni kurulan bir takımdı ve bedencinin 'kızlar bu maçı alırsanız size benden yaş pasta!' pekiştirecinin etkisiyle) o zamanlar basketbol favorilerimiz arasında yer alan efes pilsenli bir basketbol oyuncusunun adı bir türlü aklıma gelmiyordu.zaten çok da fazla şey düşünmediğimden hergün mutlaka 5 dakika kadar oturup ciddi ciddi hatırlamaya çalışıyordum.böylece aylar geçti ve nihayet geçen gün bir blogda rastladım.peter naumoski.ismi ilk okuyunca da bu sefer 'peter naumoskii, peter naumoskiii..Allah Allah çok tanıdık geliyor kimdi bu naumoski?' diye bir 5 dakika daha harcadım (beynimin örüntüleri arasında belirgin bir kopukluk var farkındayım).sonunda benim için bilinmez olan bu iki veriyi birleştirdim ve rahatladım. matematikçilerin unutkanlıkları meşhurdur (özendiği gruba dahil olmak isteyen zavallılar gibi kendimi matematikçiler sınıfına soktum.'biz matematikçiler ehee..böyleyizdir'...)unutkanlıklarıyla ilgili pek çok hikaye var tabi ama hocalarımdan birinin sürekli anlattığı bir tanesini paylaşayım(o da anlattığını unutuyor) matematikçinin birisi rüzgarlı bir günde yolda yürürken sigarasını yakmak istemiş fakat rüzgardan arkasını dönmüş ve sigarasını yakıp bu sefer ters yönde yürümeye devam etmiş (anlamayan varsa bi zahmet yorum kısmında sorsun, yorum yazın beee.)peter naumoskiyi niye sevdiğimizi hatırlamıyorum.yakışıklı bile değilmiş(lise kız öğrencisi için birine hayran olmadaki tek ölçüt).
ay belgeselini izledim.uzaya meraktan kaynaklanan bir hayranlığım var.uzaya bir kere olsun çıkabilmek için bütün birikimimi harcamaya hazırım(hangi birikimini yıldız?).gözlerim hafif yaşararak ve ağzım açık bir şekilde televizyona kitlendim.etkileniyorum böyle şeylerden. beni etkilemek isteyen bir adam beni uzaya çıkarsın yeter.ne pırlanta yüzük ne de zengin bir hayat tek isteğim bu!uçak yolculuklarının bile hastasıyım.küçücük pencereden başımı çeviremiyorum.
uzaydan konu açılmışken harika bir teorim var mevsimlerin kayması konusunda.dünyanın güneş etrafında dönüş süresi evrenin genişlemesinin doğal bir sonucu olarak artmış olabilir.evrenin büyüklüğünün yanında güneşle dünya arasındaki uzaklık önemsenmez ama çok küçük bile olsa dönüş süresindeki ufak bir artış bizim için hayati bir önem arzeder (zaten dönüş süresindeki son 6 saatten acaip işkillenmekteyim.tamsayı olması ve 24 ün böleni olması çok büyük tesadüf. gerçi 60 lık sistemi benimseyen insanlık bu süreye göre sistemi geliştirmiş olabilir.ama bu seferde tarihler tutmuyor.babiller romalılardan önce bu süreyi hesaplamış olamazlar???hesaplasalardı bu 365 gün 6 saati onların uzun uğraşlarından önce belirlerler ve romalıları bu eziyetten kurtarırlardı.eğer romalılar pisagorun tarikatındaki gibi bildiklerini gizleyen bir topluluksalar ve sırf biz bulduk diye hava atmak istiyosalar bilmem.bilim tarihi bu tür insanlarla dolu, thales en önde gideni.)önemsenmeyen küçük bir değişiklik zaman içinde birikip mevsimlerin kaymasına sebep olur.mevsim geçişlerinde de bunu hissederiz.nasıl teori? bu zamana kadar nasıl akıl edemediler hayret?bence uzay otoriteleri benim bu teorime ödül olarak bana bir uzay seyahati hediye edebilirler.makul bir hediye .
bloglar arasında dolaşırken çok güzel bir albümün linkini buldum ve hemen indirdim.rapidshareden. 'god help the girl-funny little frog' dinleyin lütfen.kaç gündür dinliyorum.linkide bi zahmet kendiniz bulun.linkin park(ıyygh akşam akşam). bu sıralar bi ara da nouvelle vague dinler olmuş idim.placebonun yeni albümünü ilk çıktığında 1 hafta kadar dinledim ama sonra kaldırdılar.düşmedide daha, bekliyoruz bakalım.
yorum yazın kız!yalnızlıktan ne yapacağımı şaşırdım.hayali arkadaşlarım var adı charlie sarışın uzun boylu.oda arkadaşım.etrafımda insanlar varken yanımda olmuyor yalnızken hemen yanımda bitiveriyor.
başlıkları ünlülerden seçmeye karar verdim.google arayınca blogum çıksın da reklam olayım elaleme diye.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

wimbledon yıllık bülteni


efendim roland garros üzerine neredeyse destan yazdın wimbledon biteli bir hafta oldu sesin çıkmadı.izleyemedim!nerede yayınlandığını bilmiyordum. cnntürk ün uyuşuk yayın anlayışı yüzünden!maçlar oynanırken de uydu yayınını kesiyormuş o yüzden hiiiç haberim olmadı. mal gibi trt 3 e bakıp durdum.bir de şikayet ettim akdeniz oyunlarını (olimpiyat diye mi geçiyodu yoksa) vereceğine wimbledonu verseya diye!yazık oldu valla. çok da güzel maç olmuş öyle diyolar.samprasın rekorunu kırmış federer.gerçekten son 10 yılda kaçırdığım ilk wimbledon finali.üzgünüm. gerçi öğrencim de vardı yine de izleyemezdim ama neyse.

trt 3 de ağzım açık tenis maçı beklerken akdeniz oyunlarında bayanlar voleybol yarı finallerine denk geldim. türkiye - hırvatistan.son izlediğimden bu yana takım tamamen değişmiş.eskilerden bir neslihan,seda ve esra kalmış. aralarında en sevdiğim neslihandır (yani demir yumruk) .neslihan işine kendini adar. kendisi severek oynar izleyiciye de bütün heyecanını taşır.2 aylık hamileyken maça çıktığı bilinir. çok da güzel kızdır nazarım değmesin.yeniler de fena değil biraz fazla heyecanlılar o kadar. voleybolun bir cinsiyeti varsa kesin kızdır. erkekler boşuna voleybol oynamasın.

yaz mevsiminden pek hoşlanmam.sıcak, günler uzun, hele bir de (aylardan temmuz ise ,söylemezsem çatlar idim) çorum gibi sıkıcılığından ödün vermeyen bir ilde bir türlü bitmek bilmiyor. bir de çok güzel oluyormuş gibi festival yapmıyolarmı!tantanadan başka bir şey değil.güney tatiline gitmeyi zaten karşılayamam da karşılayabilsem bile istemezük.hiç anlamıyorum malak gibi güneşin altında saatlerce yatanları.güneşin altında malak gibi yatmak deyince aklıma eda taşpınar geldi( eda taşpınar acaba ismimi google da yazınca ne çıkıyor diye merak edip bütün başlıklara tıklayıp benim blogda güneşin altında saatlerce yatan malak sıfatıyla anıldığını görse nece olur?)yıllarca eda taşpınarı güneşlenirkenki görüntüsü dışında görmüşlüğüm yok idi. kanallardan birinde moda programı yapmaya başlamış.ekranda adı yazmasa yine bilmeyecektim.ama güzel kızmış (deminki olasılığı hesaba katıp durumu kurtarma çabası). yani güneş deniz ikilisi bana göre değil.zaten doğru dürüst yüzemem de. benim sudaki halim yüzmeden çok hayatta kalma meselesine benzer.keşke yayla turizmi affordable by me olsaydı. delimiyim zaten sıcak bir de parayı iyice yanmak için harcıycam.hiç aklı yok bu milletin valla.
sen çok akıllısın.

5 Temmuz 2009 Pazar

hşşşt buraya bak çöpçü!

biraz çöpleri karıştırdım, ütopik olanlar çabuk bozulmuş onları geri alamadım ama gerçekleşmesi mümkün görünenler sapasağlam duruyor.bozulmamış olanları geri aldım çöpten. geri alınanlar nasılsa durdukları yerde bozulanların yerine yenisini üretirler.
tamam tamam evet becerdim, oldu oldu.doktora giriş sınavını kazandım.sanki sınavı aslında iyi geçip de kötü geçti diyerek etrafındaki insanları yanıltmaktan(ellerine ne geçecekse) hoşlanan gıcık olduğum insan tipine dönüşmüş gibi oldum. hele bir topoloji sınavı sonrasını hatırlarımkii.okul birincimiz NERGİS(özellikle belirtiyorum,çok canım yanmış idi) yüzü kıpkırmızı olmuş biçimde sınavdan çıktı,sınavım çok kötü geçti diyerek bir ağıt bıraktı.benim de sınavım çok kötü geçmemişti,bütün iyi niyetimle yanına teselliye gittim.'tamam üzülme sen yaparsın finalde GEÇERSİN(zavallı ,herkesin derdi senin gibi sadece dersi geçmek mi?)..'gibi.sonra sınav sonuçları açıklandı ben 52 aldım NERGİS 93.nergis beni resmen gerizekalı yerine koymuştu.öyle sinir olmuştum ki.heralde ben onu teselli etmeye çalışırken o da içinden 'hehehe gerizekalı beni teselli etmeye çalışıyor, sen kimsin beee!' demiştir. mal! nergisin sınavı kötü geçer mi?ben gerçekten böyle biri değilim. sınavım gerçekten kötü geçti.artık sınava giren diğer adayların durumu nasılsa?kötünün iyisini seçtiler demek ki.
spor karşılaşmaları için yapılan iddia okullarda sınav sonuçları için yapılsa keşke. sınava giren herkesin sınavdan önce bahis katsayıları açıklanır, (benim katsayım oldukça yüksek olurdu mesela, nergisin düşük 1 e yakın olurdu) sonra tek tek kişilerin o derse olan ilgileri, kopya alıp verme becerileri, yakın arkadaşlarının durumları, sınavda genellikle sınıfın hangi bölgesine oturmayı tercih ettiği, o gün o sınıfa hangi hocanın gözetmen olarak gireceği... gibi etmenler tek tek göz önüne alınarak bir kupon oluşturulur,sonra sınav sonuçları açıklandığında herkes payına düşeni alırdı.bu bahsi gerçekleştirmek suç tabi. vergi falan bir sürü tantanası var.
hayatımdaki bu engeli de beklemediğim bir şekilde kısa sürede aştım.önümde bir türlü üstesinden gelemediğim kocaman bir PARA problemi var.o nasıl hallolur bilmiyorum.

2 Temmuz 2009 Perşembe

zıçan adam iş başında

bakalım bu defa kaç seferde başaracağım?ilkini atlattık.önümüzde uzun bir seri var.bakalım daha ne tür rezillikler yaşayacağım.
dün doktora sınavım vardı.sınava giren 2. kişiydim.ve ortalığı batırdım çıktım.sınavdan hemen sonra adet olduğu üzere dış sebeplere yükleme yaptım (inkar evresi kapsamında). efendim benim çalıştığım alanda(cebir) jüri üyesi yoktu, jürinin alaycı tavrı moralimi bozdu,mülakat sınavları beni geriyor...gibi.ama sebep ortadaydı.o kadar zaman vardı.biraz dişini sıkıp bakacaktın öteki bölümlere de.aslında başvurudan sonra 2 haftalık süre için bir plan bile yapıp plana uygun bir şekilde başlamıştım çalışmaya.ama araya kpss girdi,bir de öğrencim oldu hergün geliyor (hala inkar,pes doğrusu). tembelsin arkadaş!tek gerçek bu!birazcık da geri zekalısın.
e kpss de kötü geçti.ne şehit oldu ne gazi, kendi bokunda boğuldu niyazi!önümüzdeki sene de gevremeye devam.ekonomi de tarihi bir biçimde küçülmüş.herşey o kadar olumsuz ki.umutsuzluk günlerim geri geliyor galiba.saçma sapan bir hayatım oldu.hiç yaşanılası değil de işte napacaksın?çilemizi çekicez mecbur.bir sürü hayal elimde kaldı.at çöpe!acaip arabesk havasındayım. şu anda beni tasvir eden resim; küçük bir meyhane de ucuz ve kalitesiz bir masa ,fonda orhan gencebay(tabi ki), gerçi ferdi de sıkışabilir araya (ne senden geçerim ne meyhaneden, gönlümün farkı yok bir viraneden) masaya kafamı koymuşum, melankoliyle sızmışım.sürekli 'kahpe kader,şerefsiz dünya' gibi laflar ediyorum.meyhaneye borcumdan dolayı dışarı da çıkamıyorum.beni bu meyhaneden dışarı çıkaracak bir dış güce ihtiyacım var.kendim yapamayacağım o anlaşıldı.