30 Ocak 2009 Cuma

avrupa yakası+davos krizi+kızılay

sıkıcı hayatımın en eğlenceli parçası avrupa yakası.bu sene bitecek diye bir duyum aldım (her sene olur bu) ama artık sona yaklaştığını farkeder gibiyim. yani kaç sene devam edebilir ki?bana kalsa yalan rüzgarı gibi çok daha uzun yıllar sürsün isterim. burhandan, dilberden, şahikadan, aslıdan, volkandan, tahsinden, makbuleden, sertaçtan, mösyö bülentten , tanrıverdiden ve diğer bütün karakterlerden bıkacağımı hiç sanmıyorum. bence dizinin hangi sezon biteceğini öğrenen ilk kişi gülse birselin kuaförüdür. her kadın gülse birsel gibi saçının rengi veya şeklini altı yıl gibi uzun bir süre koruyamaz.eminim kuaförünün büyük baskısı vardır:'gülse hanım(ya da gülseciğim) artık şu saçları değiştirelim altı yıl oldu lütfen' diyordur. gülse birsel de dizinin devam edip etmeyeceğini bilen az sayıda kişiden biri olduğu için 'tarkancığım (kuaförün adı anlamında benim kuaförün adı tarkan) bu sene olmaz dizi devam edecek' ya da ' seneye tarkancım seneye' diye dizinin devam edip etmeyeceğini belirtebilir.


israilin filistine saldırısını israilde yakında yapılacak seçimin yatırımı olduğunu belirtenler davos ta aynı saldırı üstünden türkiyedeki tribünlere oynamıştır.davostaki krizi türkiyede yapılacak seçimin yatırımı olarak görmekten kendimi alamıyorum. yıllar önce abdullah öcalanın yakalanmasıyla bir anda oylarını tavan yaptıran dsp ve mhp(bu sadece raslantıydı diyenler olabilir ama uçaktaki görüntülerin yayınlanması da bir nevi tribünlere oynamaktı düşüncesinden de kendimi alamıyorum.) örneğinden faydalanma çabası olarak görüyorum.ayrıca işe yaradığını üzülerek izliyorum. politikaysa politika anlıyorum ama nasıl içlerine siniyor anlamıyorum. avrupadan giderek uzaklaşıyoruz ve arap dünyasına yaranmaya çalışıyoruz niyeyse.

filistine maddi yardımlar konusunda da iktidarın oy düşüncesi açık bir şekilde ortada.öncelikli olarak devletin yardım kurumu kızılay tarafından yürütülmesi gereken kampanya başbakanlık adı altında daha büyük bir kampanyayla sürdürülüyor.kızılayın kampanyasına trt de rastlamadım (ben rastlamadım belki de vardır) ama başbakanlığın kampanyası her reklam arasında ve sabah programında sürekli karşımıza çıkıyor.amaç türk milletinin anlamsız aşırı duygusallığını oy kanallarına yönlendirmek . kendi adıma kızılayın kampayasını tercih ettim (gerçi kızılay da sütten çıkmış ak kaşık değil bildiğim kadarıyla yöneticileri hakkında bir sürü soruşturma açılmıştı zamanında). ama yine de devletin iktidar değişse bile sabit kalacak (yöneticisi değişse bile) bu yardım kurumu ve bu kurumun iktidar değişse bile sabit kalacak(yöneticisi değişse bile) bir yükümlülüğü var.yani bir yardım kurumumuz zaten var ve bu kurumun oy kaygısı yok.tamam duygusalız yufka yürekliyiz ama lütfen yaa.

22 Ocak 2009 Perşembe

nonexistence

ingilizcede en sevdiğim, kullanmaktan en çok hoşlandığım kelime nonexistence dir.hazırladığım tezin orijinalinde hocanın sıklıkla kullandığı sözcüklerden birisi.ilk okuduğumda o kadar beğendim ki gerekli gereksiz kullanma sahaları açmaya çalıştım kendimce!uyanır uyanmaz aklıma geliyor ve hafif obsesif özelliğimden dolayı her sabah yüksek sesle boşluğa bu güzel kelimeyi bırakmadan edemiyorum.google da acaba nonexistence yazınca ne çıkıyor diye merak ettim bir tür depresif grup bekliyordum zaten ama bir metal grubun sitesi çıktı.ilk önce sihirbaz sitesi sandım.çünkü (galiba) grup üyelerinden birisinin fotoğrafı böyle bir his veriyordu.sitenin altında da nonexistence666 diye bir link atılmıştı.biraz daha ilerleseydim kelimenin güzelliğini ,o melodik lezzeti, o dolu dolu nefes alışverişi hayatımdan silmek zorunda kalabilirdim.nonexistence...daha ne olsun!
tezin sunum aşamasındayım.jüri belli oldu.2 si benim hocam zaten bir tane de hacettepeden var.haftaya onun da yanına gidip tezin kopyasını vericem. artık bitsin.doktora başvurusu da yapamadım bitmediği için.önümüzdeki döneme kaldı.zaten param da yok. isabet mi oldu ne?
bu arada ilgilenen varsa burdan uyarmak isterim ki:'rakam' sadece işarettir. büyüklüğü yoktur.ve sadece 0,1,2,3,4,5,6,7,8,9 elemanlarından ibarettir.mesela 3450(üçbindörtyüzelli) rakam değildir 'sayı' dır.bi yerde duymuştum :(örneğin) 18462(onsekizbindörtyüzaltmışiki)sayısı için 'çok büyük rakam' dendi.halbüse 18462 rakam değildir.tekrar ediyorum rakamlar sadece işarettir.karşılaştırılabilir değidir.bu 0,1,2,3,4,5,6,7,8,9 elemanlarını bir basamaklı sayı olarak düşündüğümüzde büyüklük karşılaştırması yapılabilir.buna göre de en büyüğü vardır o da 9 dur.zorn lemması.
şekerim şekerim şekerim dersin
bazen küser giderim dersin
şekeriiim şekerim dersin
sen de şeker çok şekersin.

17 Ocak 2009 Cumartesi

ünlülerim

ünlü tanıdığım oldu kız!


ya da tanıdığım ünlü oldu demek daha doğru.ben evde pineklerken bazıları başarıdan başarıya koşuyor.şimdi adresi veriyim.






adresi tam bilmediğimden google da aradım.9. sırada çıkıyolar(yazııık).kupa kızındaki nazanı tanıyorum.gerisini tanımasam da olur. cep telefonumda nazanın bu gruptan daha önceki grubuyla ankarada 'bizkafe'(umarım yanlış hatırlamıyorum)de ilk çıktıkları geceden bir fotoğrafı var gerçi belli belirsiz bir fotoğraf ama olsun(o geceye(o gece) ait başka fotoğraflarda var,mesela gizemle beğendik tuvaletindeki metallica pozlarımız-hey yarabbim-).ilerde bu grup çok ünlü olduğunda o fotoğrafı en çok para veren kanala satıcam. özcan denizin ya da sibel canın ara ara magazin programlarında görülen gençlik yıllarına ait fotoğraflar (ya da görüntüler) gibi nazanın fotoğrafı da (önce kristalli'bu ünlüyü tanıdınızmı anonslarıyla) sık sık ekranlarda boy gösterecek. resmen ünlü tanıdığım var ha!vay be!


bu arada özcan deniz ne kadar değişmeye çalışırsa çalışsın ne kadar kendini ait olmadığı bir gruba dahil etmeye kalkarsa kalksın olmuyoooor.yanık sesi bi yerde kendini gösteriyor.halbüse(kızımın adını halbüse koyacam)ankaralı yasemin öyle mi? hiç tarzım olmamasına rağmen rastlayınca kendimi izlemekten alamıyorum. hayatta bazı insanların istediği işi gerçekten severek yapması ne güzel.insan istemezse öyle oynayamaz şakır şakır.


ama ben yine aynı şeyi yaptım.yine ön yargı.özcan deniz en azından deniyor.şu anda öyle olmak istiyor.kabul et.çok zor benim işim.nasıl bir duvar anlamadım ki.neyse..


hayatım boyunca sanatsal etkinlikler dışında sadece bir ünlü sanatçıyı gördüm.'selami şahin'.meralle okuldan yurda dönerken meşrutiyet caddesinde selami şahini gördük.ilk anda birbirimizden habersiz 'şu adam kimdi,selami şahinmi kı o?'diye düşünürken selami şahinin o güzel sırıtışı ve bembeyaz dişleriyle karşılaştık.biz gülmüyorduk(çünkü hala o mu değil mi anlayamamıştık,kendi aramızda da tartışmıyorduk, yüzümüzde anlamsız bir ifadeyle) bu adam niye bize bakıp gülüyordu.halimize gülüyordu heralde.yanımızdan geçip gitti.biz sonradan farkettik o olduğunu.ünlü birine rastladığında ne yapacağını bilemeyen biriyim.o sırıtışı asla unutamam.zaten tv de her göründüğünde o güzel gülüşle sık sık karşılaşıyoruz.adamın normal halimi o yoksa.ne güzel.


tv de çıkan bir kaç arkadaşım var.başta sezer -ntv muhabiriydi bi ara şimdilerde pek görmüyorum-,kuzenlerimden birisi bir keresinde 19 mayısta ankaradaki stadyumda görüntülendi, meralin nikahı tgrt haberde yayınlandı,bir de zeynep(yine zeynep) tv8 de erkan tan'ın programında arkada görülen atatürk bulvarının kaldırımından ekrana el salladı(sabah yürüyüşüne çıkmıştı biz de yurtta onu izledik)

aman yine pazar günü geldi çattı.hiç sevmem pazar günlerini.çalıştığım günlerde de sevmedim.çünkü dersanede pazar en iğrenç gündür.pazar günü 12 saat çalıştığımı hatırlıyorum bi ara. dersanelerde bir kör kuyu.



13 Ocak 2009 Salı

karışık mp3

Cahit sıtkı tarancının yaş otuzbeş yolun yarısı eder deyip ertesi yıl ölmesi gibi son yazımı yazdığımın ertesi günü dışarı çıktım.böylece sütyensiz günlerim sona erdi.dışarı çıkmak için hazırlanırken bir müddet sütyenle birbirimize baktık.aslında yine kullanmayabilirdim(kış çünkü üst üste giyiniyosun).ama şartlandığımız için midir nedir ne olur ne olmaz deyip birbirimize kavuştuk.yıllar önce okuduğum bir romanda(aslı erdoğan,kırmızı pelerinli kent) türkiyeden brezilyaya topoloji doktorası yapmak için giden bir kızın hikayesi anlatılıyordu(bilmeden içinde matematiksel öğeler olan kitapları seçiyorum)romanın büyük bir kısmında kızın türkiyede sütyensiz dışarı çıkamadığı fakat brezilyada yaz kış demeden kadınların umursamadan lömbür lömbür sokaklarda dolaşabildiğinden bahsediyordu. kendiside bu duruma alışmıştı.gerçekten rahattı.bu seçimi yapma şansımız bile yok.ergenlikten itibaren kendini sütyen kullanmak zorunda hissediyorsun.

dışarı çıktım çünkü geçen yazıda bahsettiğim arkadaşım çağırdı.yeni bebeği oldu.onunla ilgilendik.çok acınası durumdayım .anlatamam.

bu arada son yazım ne kadar kötü bir yazı olmuş.niye uyarmıyorsunuz?

sibel tüzünü gördünüzmü?rapstar isimli bir programın (artık sunucusumu yoksa jürimi bilmiyorum) tanıtımlarında çıkıyor.tanımlayamadığım hareketler (dans galiba)eşliğinde birşeyler söylüyor.ilk gördüğümde sibel tüzün için genel tutuma benzer bir tutum sergiledim(ne yaptığı belli değil bi öyle bi böyle takılıyor gibi).ama sonra sibel tüzünün herkesin gözü önünde sürekli değişmesi fikri bana o kadar da kötü gelmedi.kendimi sık sık değişimden uzak buluyorum.biraz katıyım galiba. köklü değişikliklere hiç sıcak bakmıyorum.oldukça sabit bir hayat sürüyorum.belki hayatımın bu kadar hareketsiz olmasının sebebi bu.galiba hep tutarlı olmaya çalışıyorum. bu da insanlar üzerinde bir güven oluşturmak için.sanıyorum bunu başardım ama bu sefer de oldukça durağan (adeta bir liman gibi) bir hayatım oldu.şu anda değişmek benim için biraz zor tabi ama daha gençken bu tür değişimler hoşgörülebiliyor.insanların ne yorum yaptığına önem vermemek istediği zaman istediği gibi bir gruba dahil olmak bence güzel birşey.yıllar önce herkesin gözleri önünde rock tarzı albüm çıkarmak,rockçı(buyur yine dil hatası 'rak' diye yazılmıyo işte) çevrelerde görülmek,sonra hoop süperstarla erovizyon yarışmasına, ordanda rapstar a.sibel tüzünü herkesin gözü önünde kimsenin ne dediğini umusamadan değişebildiği için takdir ediyorum.ister beğen ister beğenme.ister güven ister güvenme.

9 Ocak 2009 Cuma

deneme

evden dışarı çıkmadan kaç günde delireceğimin denemesini yapıyorum. 15. günü bugün bitirdim.benim için rekor.dışarı çıkmak için bir sebebim yok(zaten soğuk).ayrıca dışarı çıkıp ne yapacaksın.hiç arkadaşım da kalmadığından arayan soran da yok. şu anda varlığımla yokluğum belli değil.görünmez oldum iyice. düzeni severim ama insan hergün aynı saatte tuvalete gider mi?aslında evden çıkmama sebeplerimden birisi(ve galiba asıl neden) 15 gün içinde tezimi savunacak olmam. aynı şeyleri(tanım,teorem ve ispatlar,lemmalar,sonuçlar) sürekli kendime tekrarlayıp duruyorum. hiç bir zaman hazır olamıycam.okuldada böyleydi. herkeşler deli gibi oturup teoremleri ispatları ezberliyodu...aman neyse eski defter boşver şekerim.
arkadaşlarımın hepsi evlendi kimisinin çocuğu var kimisi hamile.üzüntüm niye benim aynı durumda olmadığımdan değil.arkadaşım kalmadı be. evli arkadaşla bi yere gitmek işkence gibi.bi kere yaptım o hatayı bi daha yapmam.hadi ayşe şuraya gidelim çok güzelmiş diyorum hemen kocasına soruyo gidelimmi diye. sinir oluyorum. ben ona sormadımki gelmesin o zaten. bi de her dakka yanımda mik mik mik. gelmese bile 10 dakkada bir telefon bişey konuşturtmuyo. gıcık.
bir ay kadar önce bir problemi(ağır bir problem ama matematikçiler dışında kimse anlamaz.onların da belli bir kısmı anlar)çözdüğümü düşündüm. bir ay boyunca elimde en azından bir problem çözümü var diye düşünüyordum. geçen gün çözümümdeki bir hatayı gördüm. çok moralim bozuldu. biraz üstüne gittim düzeltebilirim diye ama düzelmedi.yazık kız bana.
şimdi bu tezi sununca y.lisansım da bitmiş olacak.doktora yapmayı çok istiyorum ama gerçekten başarılı olacağımdan emin değilim. y.lisans benim (ve ailem için tabiki) maddi açıdan ağır bir dönemdi.gerçi büyük bir kısmında çalışıp kendi masrafımı karşıladım ama, doktora için de aynı zorluğu yaşamak istemiyorum. belki de gerçekten başarılı değilim. değmiycek belki de .keşke benim için ülke dışında çalışabileceğim bir fırsat olsa.
yoruldum.
bu dönemi atlasam mı yoksa.
çok yanlış yaptım çok.
bir gün yaptığımdan pişman olmasam keşke.

3 Ocak 2009 Cumartesi

2008

2008 in son günlerinde -ve galiba 2009 un ilk günlerinde de- televizyon programlarında 2008 e bakış bölümleri oluyor.ben de bu bölümleri baştan izlemediğimde yani kanallar arasında dolaşırken rastladığımda 2008 e ait bazı önemli olayları bir müddet sanki o anda olmuş da flaş haber veriyolarmış gibi algılıyorum.örneğin çinde 9 büyüklüğünde deprem haberi, haiti de sel haberi ve ikincisi olamayacak bir haber :ergenekon dalgaları.gerçekten bir müddet bu olaylar yeni olmuş gibi heyecenlanıp 'annee çinde deprem olmuş!''annee mustafa balbayı yine gözaltına almışlar!' gibi.bir değil iki değil kaç kere yaşadım,bir sürü de haber kanalı olunca.

benim açımdan 2008 iğrenç bir yıldı.sürekli kaybettim.umarım 2008 i bi daha hiç yaşamam.

bundan bir önceki yazımda eşantiyonsuz kaldım diye üzülürken eşantiyon yine babamdan geldi. birde bi şeyi açıklığa kavuşturayım.önceki yazımda babamın işyeri derken bizim kendimize ait bir işyeri yok.yanlış anlaşılmasın biz zengin değiliz(para bakımından). babamın çalıştığı yer anlamında kullandımdı.neyse babam bu sefer bir deste açılmamış iskambil kağıdı getirdi.kabı falan da var. ben acaba çorumda kim yılbaşında eşantiyon iskambil kağıdı verir diye düşünürken cevap kağıtların arkasından geldi.vakkorama.yukarıda ki açıklama bunun için yapıldı.biz vakkoromadan alışveriş yapacak kadar zengin değiliz.vakkorama bize niye eşantiyon versin?tabiki bize değil babama bunu hediye eden adama vermişti eşantiyonu:hitit dövize.bu problemi de çözüp ruhumu huzura erdirdim. vakkorama bizim evde hiçbir ürünü olmamasına rağmen eşantiyonunun olduğunu bilse ne yapar acaba?

yemek programını seviyorum. sadece hazırlanış kısmını izliyorum.misafirler geldikten sonraki kısmına dayanamıyorum.bu haftakinde yabancılar vardı bir italyan bir fransız.aklıma yıllar önceki BBG furyası geldi. BBG de ilk başladığında alman televizyonunda ki karşılığı sık sık ana haber bültenlerine konu oluyodu. çünkü o yarışmada bir türk kızı vardı. onun yarışmadaki başarısından, efendim arkadaşlarıyla nasıl geçindiğinden ,süper bir kız olduğundan bizi nasıl da temsil ettiğinden(niyeyse) bahsediliyodu (bu arada kız doğru düzgün türkçe bile konuşamıyodu). şimdi sorum şu: acaba burda ki yemek programında ki yabancı yarışmacılar da ülkelerinde ana haber programlarına bu şekilde konu oluyolar mı?yani italyan trt si(rahmetli ecevit) , alessandro nun türkleri nasıl yemekleriyle alt ettiğini aslında yarışmayı kazanması gerektiğini ama türk oyuncunun (kazanan) hileyle kazandığını ana haber bülteninde ballandıra ballandıra anlatıyor mudur?

2009 un çok kaliteli bir yıl olacağı ta başında aldığım vakkorama markalı eşantiyon iskambil kağıdından belli. hadi bakalım.